25 Ağustos 2016 Perşembe

Bruce Almighty - Televizyon spikeri saçmalayınca

Kontrolsüz güç güç değildir. Yanlış film mi oldu? Yine de burası için de geçerli bir durum. Sadece istemek için istemek yerine, asıl ne istediğini keşfedip ona yönelik hareket etmenin en doğrusu olduğu temalı bir film Bruce Almighty.

Filmin hiç karmaşık olmayan özünü tamamladığımıza göre eğlenceli kısımlara gelelim. Din konseptine hiç girmeden Tanrı temalı bir film yapmak kolay olmasa gerek, üstelik bu filmde Jim Carrey varken. Hassas noktalara dokunmamayı başarıp konuyu tam bir lunapark treni haline getirebilen bir aktörden bahsediyoruz. 90'lı ve 2000'li yılların komedi filmlerinde aranan isimlerden biri olan Jim Carrey, kalıplaşmış gülümsemesi ve neredeyse patenti alınabilecek farklı kelime kalıplarıyla konuyu süslüyor. Yüksek enerjisini düşününce oynadığı filmlerdeki karakterleri başkasının canlandırması da o derece zorlaşıyor.

Jennifer Aniston filmin çekildiği 2003'te, Friends dizisinin son sezonlarında olmasıyla kariyerinin zirvesinde dolaştığı yıllarda diyebiliriz. Filme kattığı müthiş bir oyunculuk gibi bir etkiden öte, bu şöhretin dolaylı etkisini görüyoruz.

Sonradan terfi edilen spiker rolünü oynayan Steve Carell ise her zamanki gibi harika bir performans sergiliyor. Boş baktığı zaman bile güldürmeyi başaran, laflarının arasında farklı yerlerde durmasıyla ve komediyi farklı bir boyuta taşımasıyla bu filmin en güçlü yanlarından biri. Jim Carrey'nin karakteri Tanrı'nın özelliklerine sahip olduğunda, Steve Carrel'ın karakterine canlı yayında saçmalattığı sahnede yüksek sesle gülmemek elde değil.


Filmin konuşması en keyifli yanlarından biri ise Morgan Freeman. Morgan Freeman öyle ilginç biri ki her izlediğin filmde, yarısında da olsa çıkma ihtimali vardır. Filmin türü de farketmez; polisiye, dram, gizem, tarihi, korku, aksiyon, komedi, belgesel, ne ararsan var. Bu tecrübeyle Morgan Freeman'ın yeni filmlerde rol almakta sıkıntı çektiğini de sanmıyorum; şu an çekilecek gözüken 4 filmi, tamamlanmış gözüken 1 filmi bulunuyor. Senede 4-5, bazen çok daha fazla filmde yer alıyor. Bu sayede hayatımızın bir parçası haline geldi desek garipsemeyiz. Morgan Freeman hakkındaki daha da ilginç bilgiler için aşağıdaki videoyu izleyebilirsin.


22 Ağustos 2016 Pazartesi

Being John Malkovich - Bir restoran dolusu Malkovich

15 dakikalığına bir başkası olmak ister miydin? Daha netleştireyim, 15 dakikalığına John Malkovich olmak ister miydin? Bir portal var ve buradan geçince John Malkovich'in beynine girip gözünden dünyasını görebiliyorsun desem, kulağa nasıl geliyor? Asıl soru, bunu kabul eder miydin?

Being John Malkovich'i izlediysen, süper ama ne oldu şimdi dediğini duyar gibiyim. Garip gibi gözüken, fazlasıyla farklı olan senaryonun derinlerine inip konuyu biraz daha çözelim.

Ana karakterleri tek tek ele alırsak; John Cusack'ın oynadığı karakter hayatından, evliliğinden ve yaşamının her aşamasının tekdüze olmasından son derece mutsuz, tek tutkusu kuklacılık olan biri. Bu sıradanlığı bozan ilk renk olan Maxine isimli karakter tabloya girdiğinde aşık olup hayatının tüm yönünü ona çevirmesi hiç de şaşırtıcı değil. Bu mutsuz evlilikte, onun eşi rolünde oynayan karakteri ise Cameron Diaz canlandırıyor. Diaz'ın canlandırdığı karakter, eşinin başarısız işinden yılmışlık sendromuna kapılmış, bebek isteyen ama eşinin bir türlü hazır olmamasından hayal kırıklığı içinde kafeslerde kalan biri. Bu tükenmişlik sonucunda kendini çok sayıda hayvan yetiştirmeye adamış ve bu şekilde zaman geçirerek akıl sağlığını korumayı başarmış. Maxine'in bu tabloya girişi ise bu evliliğin sağlam olmayan temellerini yıkıp geçen bir kasırga gibi oluyor. Her iki karakter de çok güçlü ve son derece etkileyici olan Maxine'in cazibesine kapılıp belirsiz bir yolculuğa çıkıyor.

Portalı geçip John Malkovich'in beynine girmek herkeste farklı bir etki yaratıyor. Reklamda yazdığı gibi, "Hiç Başkası Olmak İstediniz mi?" Bunu deneyen herkesin amacı farklı olduğu için yaşadığı deneyim de farklı oluyor. John Cusack'ın oynadığı karakterin tüm amacı Maxine'i etkilemek olduğundan onun isteklerini öğrenip kendi kuklacılık yetenekleri doğrultusunda bunları kullanarak John Malkovich'i bir kukla gibi yönetmeyi başarıyor. Cameron Diaz'ın oynadığı karakter erkek olmaktan, farklı olmaktan ve bir kadının bu şekilde bakışını hissetmekten zevk aldığı için, Maxine'e aşık olduğu için John Malkovich oluyor. Bir X kişisi sadece başka bir insan olmak istediğinde bu 15 dakikalık deneyimden çok büyük keyif alırken, Dr. Lester ise tamamen bu bedende yaşamak amaçlı geçtiği için anında kontrolü sağlıyor.

Maxine'in amacı hiçbir zaman John Malkovich olmak değil. Bu karakter tamamen kontrol etmeyi ve gücü seviyor. Kendine sürekli hayran ve aşık olunan biri. John Malkovich'in içine başka biri daha girdiğinde, kendisine aşık olan sayesinde iki kişiyi birden aynı andan kontrol edebilme düşüncesi onu baştan çıkarıyor.

Her detay Being John Malkovich'i daha da zenginleştirerek büyütüyor adeta. Çocukluk travması yaşayan şempanze bunu psikologla aşarak doğru anda doğru hamleyi yapabiliyor. Ofisin yedi buçuğuncu katta olması, hatta bir binada yedi buçuğuncu katın olmasının gerçeküstü konsepti ile bu ofiste John Malkovich'in beynine giden bir portal olması son derece uyuşuyor. Muhteşem kukla gösterilerini saran umutsuzluk notaları da birçok yerde yankılanıyor. Müthiş ötesi, eksantrik aktör John Malkovich, ki inanılmaz performansının altını defalarca çizmek istiyorum, dans eder mi gibi komik bir soruyu yine şahane bir şekilde cevaplayıp dans ediyor ve bunu da unutulmaz bir performans haline getiriyor.


14 Ağustos 2016 Pazar

Magnolia - Gökten kurbağa yağması

Yaşanan tesadüfler gerçekten bir tesadüf mü? Yoksa her şeyin bir sebebi mi var? Sembolizmle renklenmiş, tesadüflerin ilginç yanlarını gösteren, konusunun ise ne olduğunu tam olarak anlatması çok zor olan bir film Magnolia. 3 saatlik bir dram filmi olmasına rağmen hikayelerin içine çekmesi ve adeta bir girdap oluşturması sayesinde başarıyla akıp geçen bir film.

Filmin adının neden Magnolia olduğu merak uyandıran bir konu. Bunu araştırdıkça tesadüf temasıyla tamamen uyuşan, her bir noktada gittikçe garipleşen veriler ve iddaalar söz konusu. Şu şekilde başlayalım; Filmin çekildiği San Fernando Vadisi'nde "Magnolia Blvd" diye bir sokak bulunuyor. Magnolia kelimesinde toplam 8 harf ile 2 a harfi bulunuyor; bu da filmin aşağıda detaylandırdığım 82 temasıyla örtüşen bir katman. Yönetmen ve yazar Paul Thomas Anderson'ın senaryoyu yazmadan önce Magnolia ismi aklında bulunuyor. Bununla beraber, yazmaya başlayınca senaryo adeta "çiçekleniyor" ve birçok aktör için yazmak istediği karakterler olduğunu fark ediyor. Ayrıca manolya ağacı hakkında araştırma yaptığında ağacın kabuğunun kanseri iyileştirdiği yönünde bir efsane olduğunu öğreniyor.

Magnolia'nın tamamında ayrıca ilginç bir bir 82 konsepti bulunuyor. Farklı sahnelerde, birbirinden bağımsız gibi görünen noktalarda, fark edilmesi çok kolay olmayan ve kolay gözden kaçabilen yerlerde bu sayı gizlenmiş durumda. En başta asılan adamın üzerinde 82 yazıyor, gölden su alan uçağın numarası 82, bu uçağın pilotu 2 istediği zaman casino'da blackjack oynarken 8 geliyor, devamında anlatılan ödül yemeği 8:20 PM'de geçiyor, intihar sahnesinde çocuk atlamadan önce iple 82 yazıyor. Filmin ilerleyen sahnelerinde Seduce and Destroy kitabını sipariş etmek için olan telefon numarasında 82 geçiyor, polisin telesekreter mesajında 82 numaralı mailbox'a mesaj bırakılmasını istiyor, televizyon şovunda pankartlarda Exodus 8:2 diye bir yazı bulunuyor, baştaki yağmur yağma ihtimali %82. Bu göndermelerden çok daha fazlasının filmde yer alıyor olması büyük bir ihtimal. Peki bütün bu 82 çılgınlığının anlamı ne?

İncil'den Exodus 8:2'ye baktığımızda, "And if thou refuse to let them go, behold, I will smite all thy borders with frogs." Buradan da filmin yine çok enteresan olan kurbağa yağmuru sahnesine geliyoruz. Bu sahne yine Magnolia anlamında olduğu gibi birkaç elementin birleşimi olabilir. İncil'deki Exodus'tan yola çıkarsak, filmde birçok yanlış yapan baba figürü olduğundan özgür bırakılması gereken çocuklar konsepti, bu cümle ve kurbağa yağmuru ile özdeşleşebilir. Başka bir açıdan bakarsak o ana kadar filmin yükseldiği atmosferle her şey o kadar rayından çıkmış durumdadır ki, kurbağa yağmuru bile bu ortamda garipsenmez. Yazarın da söylediğine göre, tarihteki toplumlar incelendiğinde Romalılara kadar geçmişe giden dönemdeki inanışlara göre, toplumların sağlığı ile kurbağaların sağlığı arasında çok yüksek bir korelasyon varmış. Buradan da filmde tüm karakterlerin düğüm içine girdiği ve hayatlarında oluşan en karmaşık ve negatif noktaya geldikleri anda gökten kurbağaların yağması ve yere çarpıp ölmeleri anlam kazanıyor.


Kullanılan müzik ve hava durumları da filmin akışını yönlendiren diğer unsurlar. Filmde gerginliğin arttığı, bağırmaların yoğunlaştığı, olumsuz olayların olacağı anlarda daha yoğun ve gergin notalarda müzik kullanımı görüyoruz. Filmdeki çok yoğun duygusal konuşmalarda ise müziği kullanmadan, dikkati tamamen konuşmaya çekmek tercih edilmiş. Yağmur ise her zaman olduğu gibi duygularla paralel olan bir element; özellikle kırgınlık, sinir bozukluğu, stres ve öfke gibi duygu yoğunlukları artış gösterdikçe yağmurun da şiddeti artıyor.

Filmi izlerken şu an tam olarak ne oluyor diye izlemek yanlış olur. Dram filminde olayı bütünlüğüyle incelemek gerekli. Karakterlerin birbirine yaklaşımları, ilişkilerdeki çözümlemeler, farklı çapraz karşılaşmalar filmi anlamlandırır. Burada da tüm karakterlerin 1 gün içinde yaşadığı olaylar, iniş ve çıkışlar hayatlarını farklı şekilde yönlendiriyor. Bu olayları sembolizmle tesadüfler çevreliyor. Karakterler başta çok kopuk gözükse de filmin sonuna kadar birçok noktada hayatları birbirine dokunuyor. Polisin işi hakkında gibi yaptığı konuşma aslında film hakkındaki önemli çözümlemelerden biri; insanlar hayatı çok kolay zannedebilir. Bazen karşındaki insan cezayı hak eder, bazen affedilmeyi. Önemli olan doğru anda doğru kararı verebilmek, bazen affedebilmek daha zor olsa da.