22 Şubat 2016 Pazartesi

Legend - Kavgada kardeşlerin kanlı itirafı

1960'ların Londrası... Şimdiden çok farklı olarak herkesin birbirini tanıdığı, insanların polise ve daha ilginci gangsterlere güvendiği bir zamanda Doğu Londra'yı sahiplenmiş bir çete...


Kray kardeşlerinin hikayesini anlatan, gerçek olaylara dayanan Legend, bir biyografi filminin çok ötesinde. İkiz olan Kray kardeşleri oynayan Tom Hardy, iki kardeşin farklı karakterini yansıtabilmesiyle filme ayrı bir derinlik katıyor. Yakışıklı, kontrollü ve alfa erkeği olarak tanımlayabileceğimiz kardeş Reggie ile psikolojik rahatsızlığı olan, homoseksüel, gizli ve aşırı bir agresifliği bulunan Ronnie aynı sahnede bulunduğunda, Tom Hardy bu farklılıkları net olarak ortaya çıkacak şekilde canlandırabiliyor. Özellikle Ronnie'nin sorunlu karakterini sabit bakışlarla ve ses tonundaki dengesizlikle vurgulaması, başarılı oyunculuğunun bir göstergesi.

Gerçek hikayeye baktığımızda 1933'te doğan Kray Kardeşler genç yaşlarında boksa ilgi duymuşlardır. Zaman içinde organize suçlar düzenlemeye başlayarak bir çete kurup 60'larda İngiltere'deki en azılı gangsterler haline gelmişlerdir. Agresif yapıları ve işledikleri suçların içeriği, insanlara korku salıp Doğu Londra'yı ele geçirmelerini sağlamıştır.

Şu anki gangster giyim tarzına bakacak olursak, 60'ların gangsterlerinin yanında bir hiç kalır. O yıllarda İngiliz gangsterlerinin kıyafetleri ve duruşu elegan bir yapıdadır. Bu da çetede disiplin, yönetim ve belki agresyon ile paralel olarak görülebilecek kavramlar olarak değerlendirilebilir.

Ronnie'ye baktığımızda, bir bara girip insanlar içinde istediği birini kolayca vurabilen ve bu durum karşısında soğukkanlılığını koruyabilen bir gangster sözkonusu. Paranoyak şizofren olması Ronnie'yi çok daha tehlikeli hale getirmiş durumda. Reggie ile kurduğu çetenin gücü sayesinde, kafasında kurduğu olası senaryoları istediği gibi uyguladığında kanunları esnetebilme rahatlığına sahip.

Kray kardeşlerin 1965 yılında yargılandıkları bir duruşma hakkında verdikleri gerçek röportaj, Reggie ile Ronnie'nin dünyasına dair çok kısa bir çerçeve sunuyor.


13 Şubat 2016 Cumartesi

12 Angry Men - Bağırışlara karşı sessizlik duruşu

Ceza muhakemesi hukukunda makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir.

12 Angry Men, 1957 yılında vizyona girdiğinde çok fazla renkli film seçeneği olduğundan gişelerde hayal kırıklığı yarattı. Buna rağmen 3 Oscar adaylığı almasıyla beraber IMDB'nin Top 250 listesinde 7. sırada yer alan klasikleşmiş filmlerden biridir.

Filmde psikolojik açıdan çok derin incelemeler yapılabilir. Kurgu, karakterlerin birbiriyle olan ilişkileri ve karar mekanizmaları üzerine kurulu. Elektrikli sandalyeye gitmesi gündemde olan çocuğun davasının nasıl ilerlediği filmde önemli olmadığı için jürinin odaya geçişiyle beraber izlemeye başlıyorsun. Jürinin görevi çocuğun suçlu olup olmadığının kararını oy birliği ile vermek. Kilit nokta oy birliği olduğundan filmde önemli olan, karakterlerin birbirini ikna etmeye çalışmaları. Bu doğrultuda filmin makul şüphe ile özdeşleşmiş bir kimliği bulunuyor.

Henry Fonda'nın oynadığı karakterin amacı çocuğun masum olduğunu kanıtlamak değil. Film boyunca karakterin söyledikleri, tüm deliller düşünülüp detayların üzerinden geçildiğinde birbirini tutmayan bazı noktalar olduğu ve bunun da makul şüpheye yol açabileceği. Filmin başında yapılan ilk oylamada sürü psikolojisinin de güzel bir örneğini görebilirsin, bazı karakterler çok kuvvetli şekilde görüşlerine inanıp ellerini kaldırırken, diğerleri çoğunluğun bu şekilde oy kullandığını görünce 1-2 saniye arayla ellerini kaldırıyorlar. Bu da Henry Fonda'nın karakterine başlangıç noktası için bir hareket alanı veriyor.

Karakterlerin çok farklı kişiliklerde olması durumu enteresan boyutlara getiriyor. Her filmde olduğu gibi konuşma tarzını komiklik ve espri üzerinden götüren bir karakter var. Bu karakterin her konuyu şaka boyutuna getirmesi, işi hiç ciddiye almadığını ve sonucu çok da umursamadığını gösteriyor. Kararını değiştirirken nedeni açıklayamaması da bunu destekleyen bir durum. Geçmişi çok parlak olmayan, hayatında belirli bir noktaya gelmek için çok çalışmış bir karakter var. Bu karakterin empati yapabilmesi, duruma mantıklı bakabilmesini ve olayları sorgulamasını sağlıyor. Tamamen bulgu ve kanıtlar üzerine argümanını dayandıran bir karakter var. Bu karakterin olayları farklı görebilmesini sağlamak için örnekleri kendi yaşantısı üzerinden verip kendisini sorgulamasını sağlamak başarılı bir yöntem oluyor. Çok heyecanlı, agresif ve yüksek çıkışları olan bir karakter var. Bu karakteri makul şüphe sorgulamasına getirmekteki zorluk, kendi oğluna olan kızgınlığını güncel duruma yansıtması ve hırsını şuçlu kararı vererek çıkarması oluyor.

Jüride son sahneye kadar hiç isim kullanılmaması da ilginç bir nokta. Kişilerin kim olduğu, isim yaş gibi bilgileri değil, verecekleri kararın önemli olduğunu gösteren bir durum olarak değerlendirilebilir. 12 Angry Men'in çekildiği zamanda aslında Amerikan yargı sistemine göre sadece erkekten oluşan ve ırk ve renk farkı olmayan bir jüri olması normal bir durum değil, yine de karakterler çok farklı yapılarda olduğu ve farklı toplum ve yaştan kesimleri temsil ettiği için bu durum çok negatif değerlendirilmiyor.

Yüksek derecede önyargılı bir karakter konuşulan argümanları anlamak yerine bağırıp kendi görüşlerini savunmayı tercih eden bir duruş sergiliyor. Diğer karakterlerin sessizlik cevabını kullanarak bu karakteri çözümlemeleri ile oluşan etkileyici sahne aşağıda yer alıyor.

7 Şubat 2016 Pazar

She's Funny That Way - Ben pembeye inanırım

Sihir, mucize, ilham, tesadüf gibi kelimelerin etrafında kurulu, komedi ve ironi ile beslenmiş bir film She's Funny That Way. İlk sahnesinden sonuna kadar, müziğin de verdiği canlı ve neşeli hisle eğlenceli bir zaman vaadediyor.

Filmdeki oyuncu kadrosunun çok renkli olmasının yanı sıra, yönetmen Peter Bogdanovich'in usta elinden çıkan sahneler kurgunun sağlam bir yapıya oturmasını sağlıyor. Filmin bir Woody Allen filmine benzediği açık; genele hakim olan dinamik ton ile senaryonun anlatılma biçimi ve filmdeki müzik kullanımından bu hissi alabilirsin. Sahnelerdeki geçişler ile olayların karıştığı sahnelerde bulunan olumlu tonlardaki müzik seçimi bu algıyı tetikliyor.

Hikaye, başroldeki Imogen Poots'un oynadığı Izzy'nin şanssız hayatının nasıl bir anda değiştiği üzerine konumlanıyor. Aslında çok da olumlu olmayan gelişmeleri film boyunca Izzy'nin bakış açısından izliyorsun. Eskort yerine yaptığı işi ilham vermek olarak tanımlaması, çok mutsuz olduğunda kendini Audrey Hepburn'un sözleriyle avutması, hep mutlu sonlara inanması pembe bir hikaye çiziyor. Film genel olarak umut, sihir ve ilham temalarının havada uçuştuğu bir film olarak algılanabilir, ama komedi ve ironinin yüksek dozda bulunması pozitif temaların toplamının çok da rahatsız edici olmamasını sağlamış durumda.

Tesadüflerin getirdiği karmaşa ve bu karmaşadaki ironiyi işlerken aynı zamanda senaryoyu komediyle süslemek Owen Wilson'ın başarılı olduğu yanlardan biri. Burada da ilişkiler ve ikili konuşmalar ne kadar ilginç ve kaotik bir hale gelirse, komedi unsuru o derece artıyor. Owen Wilson'ın yer aldığı bu tip karmaşık ve eğlenceli sahnelerden birini aşağıda izleyebilirsin.